Levent Tuncer
Köşe Yazarı
Levent Tuncer
 

BÜYÜK FELAKET

“Büyük Felaket” Yaşadığımız dünya her geçen dakika felaketlere sürüklenirken, yaşadığımız coğrafya da etkilerini görüyoruz. Uzmanların yıllardır adeta haykırdığı küresel ısınma, yok oluşa doğru gidişimizde en büyük etken. Yarattığı kuraklık, mevsim değişiklikleri, yağışların afatlar şekilde oluşu. Tüm uyarılara rağmen küresel ısınmanın bizi en önce etkilemeye başlayan kuraklığa karşı bile çözüm geliştiremiyoruz. Kağıt üzerinde ve söylemlerde iyiyiz ama kapımızı çalan susuzluk çok kısa bir süre içinde hayatımızın içinde olacak. Depremler... Neredeyse yüzde yüzü deprem kuşağı içinde yer alan, büyük ve aktif fay hatlarının yer aldığı Türkiyemizde, acıları yaşamaya devam ediyoruz. 99 Marmara depremi, Van, Elazığ, İzmir depremleri en son şahit olduklarımızdı. Ders almadık. Şimdi de 6 Şubat, yüzyılın felaketi. Geniş bir alanda tüm Türkiye’nin gözü önünde olan bir yıkım. Günlerdir uzmanları dinliyor, yaşananları canlı yayınlarla takip etmeye çalışıyor, kimi zaman kızıyor, kimi zaman hüzünleniyoruz. Kimi zaman Allah’tan diyor, kimi zaman doğanın gücü önünde durulmaz diyoruz. Ama sonuçta neye inanıyorsanız inanın; küçücük beyinli insanların gerek ilahi güç, gerekse doğa ve bilimin gücü ile resmen  alay ettiğine şahit oluyoruz. Tedbirsizlik, vurdumduymazlık, kural tanımazlık gibi sadece biz insanoğlunda bulunan tüm aşağılık duyguların binlerce insanı diri diri öldürdüğüne şahit olduk.   Hukuk devleti olamamanın, liyakati, sosyal güvenliği dolayısıyla insanı merkezine alan bir devlet olamadığımız gerçeği bir kere daha yüzümüze tokat gibi çarpıldı. ‘Sen insanı yaşat ki, devlet yaşasın’ diyen Atanın torunları, insanını yaşatamıyor. İnsanımız da maalesef canına sahip çıkmak adına yeterince sesini çıkarmıyor. Günlük menfaatler ve günü kurtarma uğruna ‘imar barışı’ bekliyor.   Bu ülkede öğretmenler görev yapabilmek için bir sürü sınava girerken, sıradan herhangi bir insan parası varsa yaşam alanı olan konut yapabiliyor. Bu ülkede otomobiller, araçlar yılda birkaç yılda bir muayeneye girerken, içinde yıllarca yaşanılan yapılar ne kadar muayene ediliyor. Bu ülkede kusurlu, elverişsiz, hatta hayali bir çok yapı çıkarılan kanunla affediliyor. İmar barışı altında binaları affediyoruz. Afetler özellikle deprem ülkesiyiz afet bakanlığı kurulması gerektiği yeni yeni dillendiriliyor. Üniversitelerde afet bölümleri yok. Gazetecilik ve televizyonculukta afet haberciliğini bile yaşayarak öğreniyoruz. Oysa ki afet haberciliğinin de bir dili, yöntemi olmalı. Deprem psikolojisini dahi yönetemiyoruz. Elinden tutmaya çalıştığımız insanların acılarını tazeleyip, tazelemediğimizi dahi sorgulayamıyoruz. Depremlerde nasıl davranacağımızın bile bir standardı yok bu ülkede. Bize öğrencilik yıllarımızda depremde kapı eşiğine gidin, masanın veya sıranın altına girin dediler. Şimdi uzmanlar ‘sakın ha, bunları yapmayın !.’ diyor. Yürekten söylüyorum. Gerçekten ders alıp, insanların ölmemesi için tüm katı kuralların alındığı günlerin gelmesini diliyorum. Kağıt üzerinde, göstermelik eğitim seminerlerinde güzel görünen kurtarma faaliyetleri, hafta sonu ciddiyetsiz şekilde gerçekleşen deprem tatbikatları değil; AFAD’ın ciddi şekilde organize olmuş, tüm kurtarma ekiplerini de organizasyonun içine dahil eden bir yapı olmasını istiyorum.   ****** “Alkışlar Söke’ye” İlk günden itibaren duyurusu yapılan kampanyalara katkı sağlayan Sökelilere teşekkür etmek gerekiyor. Kent tüm katmanlarıyla duyarlılık gösterdi, yardımlara koştu ve koşmaya devam ediyor. Alkışı tüm Söke halkı hak etmiştir. Saygılarımla...
Ekleme Tarihi: 23 Şubat 2023 - Perşembe

BÜYÜK FELAKET

“Büyük Felaket”

Yaşadığımız dünya her geçen dakika felaketlere sürüklenirken, yaşadığımız coğrafya da etkilerini görüyoruz.

Uzmanların yıllardır adeta haykırdığı küresel ısınma, yok oluşa doğru gidişimizde en büyük etken. Yarattığı kuraklık, mevsim değişiklikleri, yağışların afatlar şekilde oluşu.

Tüm uyarılara rağmen küresel ısınmanın bizi en önce etkilemeye başlayan kuraklığa karşı bile çözüm geliştiremiyoruz. Kağıt üzerinde ve söylemlerde iyiyiz ama kapımızı çalan susuzluk çok kısa bir süre içinde hayatımızın içinde olacak.

Depremler...

Neredeyse yüzde yüzü deprem kuşağı içinde yer alan, büyük ve aktif fay hatlarının yer aldığı Türkiyemizde, acıları yaşamaya devam ediyoruz.

99 Marmara depremi, Van, Elazığ, İzmir depremleri en son şahit olduklarımızdı.

Ders almadık.

Şimdi de 6 Şubat, yüzyılın felaketi. Geniş bir alanda tüm Türkiye’nin gözü önünde olan bir yıkım.

Günlerdir uzmanları dinliyor, yaşananları canlı yayınlarla takip etmeye çalışıyor, kimi zaman kızıyor, kimi zaman hüzünleniyoruz.

Kimi zaman Allah’tan diyor, kimi zaman doğanın gücü önünde durulmaz diyoruz.

Ama sonuçta neye inanıyorsanız inanın; küçücük beyinli insanların gerek ilahi güç, gerekse doğa ve bilimin gücü ile resmen  alay ettiğine şahit oluyoruz.

Tedbirsizlik, vurdumduymazlık, kural tanımazlık gibi sadece biz insanoğlunda bulunan tüm aşağılık duyguların binlerce insanı diri diri öldürdüğüne şahit olduk.  

Hukuk devleti olamamanın, liyakati, sosyal güvenliği dolayısıyla insanı merkezine alan bir devlet olamadığımız gerçeği bir kere daha yüzümüze tokat gibi çarpıldı.

‘Sen insanı yaşat ki, devlet yaşasın’ diyen Atanın torunları, insanını yaşatamıyor.

İnsanımız da maalesef canına sahip çıkmak adına yeterince sesini çıkarmıyor. Günlük menfaatler ve günü kurtarma uğruna ‘imar barışı’ bekliyor.  

Bu ülkede öğretmenler görev yapabilmek için bir sürü sınava girerken, sıradan herhangi bir insan parası varsa yaşam alanı olan konut yapabiliyor.

Bu ülkede otomobiller, araçlar yılda birkaç yılda bir muayeneye girerken, içinde yıllarca yaşanılan yapılar ne kadar muayene ediliyor.

Bu ülkede kusurlu, elverişsiz, hatta hayali bir çok yapı çıkarılan kanunla affediliyor. İmar barışı altında binaları affediyoruz.

Afetler özellikle deprem ülkesiyiz afet bakanlığı kurulması gerektiği yeni yeni dillendiriliyor. Üniversitelerde afet bölümleri yok.

Gazetecilik ve televizyonculukta afet haberciliğini bile yaşayarak öğreniyoruz. Oysa ki afet haberciliğinin de bir dili, yöntemi olmalı.

Deprem psikolojisini dahi yönetemiyoruz. Elinden tutmaya çalıştığımız insanların acılarını tazeleyip, tazelemediğimizi dahi sorgulayamıyoruz.

Depremlerde nasıl davranacağımızın bile bir standardı yok bu ülkede.

Bize öğrencilik yıllarımızda depremde kapı eşiğine gidin, masanın veya sıranın altına girin dediler.

Şimdi uzmanlar ‘sakın ha, bunları yapmayın !.’ diyor.

Yürekten söylüyorum.

Gerçekten ders alıp, insanların ölmemesi için tüm katı kuralların alındığı günlerin gelmesini diliyorum.

Kağıt üzerinde, göstermelik eğitim seminerlerinde güzel görünen kurtarma faaliyetleri, hafta sonu ciddiyetsiz şekilde gerçekleşen deprem tatbikatları değil; AFAD’ın ciddi şekilde organize olmuş, tüm kurtarma ekiplerini de organizasyonun içine dahil eden bir yapı olmasını istiyorum.

 

******

“Alkışlar Söke’ye”

İlk günden itibaren duyurusu yapılan kampanyalara katkı sağlayan Sökelilere teşekkür etmek gerekiyor.

Kent tüm katmanlarıyla duyarlılık gösterdi, yardımlara koştu ve koşmaya devam ediyor.

Alkışı tüm Söke halkı hak etmiştir.

Saygılarımla...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinbolgehaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.